Yasal Mirasçıların Pay Oranları: Kanunun Belirlediği Sessiz Denge

Bir kimsenin ölümüyle birlikte, sadece biyolojik bir son gerçekleşmez; aynı zamanda hukuki kişiliğe bağlı malvarlığı da devredilmesi gereken bir bütün haline gelir. Bu devrin kimler arasında, ne şekilde yapılacağı ise Türk Medeni Kanunu tarafından ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Mirasın yasal mirasçılar arasında paylaşımı, soy bağına ve kanunun öncelik sırasına göre belirlenir.

Kanunumuz, mirasçıları “zümre sistemi” adı verilen bir yapıyla üç ana gruba ayırır. Birinci zümrede, murisin altsoyu (çocukları, torunları) yer alır. Altsoy hayatta ise, ikinci ve üçüncü zümredeki kişiler mirasçı olamaz. İkinci zümrede, miras bırakanın anne ve babası ile bunlardan gelen soy hısımları yer alırken; üçüncü zümre, murisin büyükanne ve büyükbabaları ile onların çocuklarını ve torunlarını içerir.Bu sıralama, sadece bir liste değil; aynı zamanda mirasın kimlere geçeceğine dair bağlayıcı bir öncelik sistemidir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2017/1435 E., 2019/2764 K. sayılı kararında, murisin altsoyu bulunduğu durumda eşin yasal miras payının yalnızca dörtte bir olabileceği açıkça belirtilmiş, altsoyun bulunması halinde eşe fazladan pay tahsisi yapılmasının ancak diğer mirasçıların açık muvafakatine bağlı olduğu ifade edilmiştir.

Kısa bir uygulama örneğiyle somutlaştırmak gerekirse: Muris Elif Hanım’ın ölümüyle birlikte, geride eşi Mustafa Bey ve iki kızı kalmıştır. Bu durumda, Mustafa Bey’in yasal miras payı dörtte bir, iki kızın ise kişi başı sekizde üç olacaktır. Burada herhangi bir vasiyetname ya da özel bir mal rejimi söz konusu olmadığından, paylaşım doğrudan Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre yapılacaktır.

Bu yazımızıda okuyabilirsiniz.

Uygulamada en çok karşılaşılan sorunlardan biri, birinci zümredeki bir kişinin vefat etmiş olması halinde onun altsoyunun durumu ile ilgilidir. Kanuna göre, örneğin murisin oğlu vefat etmişse, onun çocukları yani murisin torunları, babalarının yerini alarak onun miras hakkını devralır. Bu durum, mirasçılığın nesilden nesile geçmesini mümkün kılan ve hukukta ‘halefiyet’ olarak anılan kurala dayanır.

Bir başka karmaşık alan, eşin yalnız başına kaldığı – yani hiçbir zümre hısmın bulunmadığı – durumlardır. Bu gibi durumlarda, yasal mirasçı sıfatıyla yalnız kalan eş, terekenin tümü üzerinde miras hakkı kazanır.  Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, mirasın yalnızca eşe değil, aynı zamanda devletin de potansiyel mirasçısı olabileceğidir. Eğer eş de yoksa ve herhangi bir atanmış mirasçı ya da vasiyetname mevcut değilse, miras kanun gereği Hazine’ye geçer.

Miras paylaşımı, her ne kadar kanun hükümleriyle sabit oranlara bağlanmış gibi görünse de, pratikte her olay kendi özel durumunu yaratır. Hısımlık bağlarının karışıklığı, evlat edinmeler, reddi miras, mal rejiminin etkisi ve fiili ayrılıklar gibi birçok faktör hesaplamalara doğrudan etki eder. Bu nedenle, mirasçıların yasal haklarını kaybetmemeleri ve paylaşımın ileride hukuki ihtilafa dönüşmemesi için hukuki destek almaları elzemdir.

Yazıyı Paylaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
Email
WhatsApp

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

Danışma Formu

Karahan Hukuk

Sorunuz Var mı? Size yardımcı olmak için daima buradayız.

Alanında uzman hukukçularımız dosyalarınızda başarı odaklı çalışmaları için her zaman hazırlar. Danışmanlık ve avukatlık hizmeti almak istediğiniz konularda hemen uzmanlarımız ile iletişime geçin.